30 Eylül 2005

Nasıl başaracağım?



Samimiyetle bu soruyu, başarabilen annelere sormak istiyorum, çevrenin etkisinden baskısından kendinizi ne kadar koruyabiliyorsunuz? Çocuğunuzu yetiştirirken size müdahale eden insanlara içinizden hiç "önce kendine bak" gibi biraz da çocukların seviyesindeki bir iade-laf geçmiyor mu? Yoksa ben mi hala çocuğum?
P.S.Gizemcim hediyen için kızım adına teşekkür ederim ama bu tüylü kalemlerden birini acaba kendime ayırabilir miyim?

23 Eylül 2005

"AYİYE DELL"




Bahsetmeyi unuttum, prensesim ilk kez 21 Eylül'de bilinçli olarak annesine "anneee" dedi telefonda, annesi de mest tabi...
Bir de Pazar günkü "unutulmazımız" var, çamaşırları asarken Sude'nin balkona çıkmaması için demir kapıyı kapatmıştım, aralardan başını uzatarak siteye bağırıp çağıran prensesim sonunda sabredemedi ve "Ayiye deell" dedi, Aydın ve ben ise şok olduk, bilinçli 2 kelime ile bir cümle kurduk, bol bol "baba ditttiii, abiiii dittiii, babaaaa beee" gibi cümlelerin yanında canı istemediği zaman ağzını bıçak açmayan inatçı mı inatçı bir prensesim var ve ben yine her zamanki gibi gözüm saatte bekliyorum, beş olsa da prensesime kavuşmak için yola çıkabilsem?

21 Eylül 2005

SLIDING DOORS


İzlemiş miydiniz o filmi? Büyük bir şehirde yaşayan bir kadın metroya yetişirken bir anda metro kapısını yakalıyordu ya da kaçırıyordu, ve bu "sliding doors" farkı ile hayatında kaçırdıkları-kazandıkları 2 ayrı bölümde anlatılıyordu.
Hayatlarımızın bıçak sırtında olması acaba bu mu? Pazartesi günü ofisimde otururken arkamdaki pencereden bir domuz kurşunu pencereden girdi, çıktı, 3 duvarı delip geçti ve yere çakıldı, daha dik çalışıyordum ya da o anki gibi bilgisayarıma yamulmuş müşteri şikayetimle uğraşıyordum, ya parçalarımı yerden topluyorlardı ya da o anki gibi ellerim ensemde çıkmaya çalışıyordum ne olduğunu idrak edemeden... Tek hatırladığım burnumdaki kızımın kokusu ve O'nu bir daha görememek, koklayamamak korkusu...

15 Eylül 2005

Bebeklerin gül kokusu nereden gelir?

Ve gelelim Sude prensesimin maceraları, annesinin yorgunluğu ama kızının bir öpüşüyle (o öpüşü anlatmam gerek) dimdik ayağa kalkması...
Prensesime dün kavuşur kavuşmaz yine en bi klasiğimiz sımsıkı sarıldık birbirimize, bana kollarını açtığı an bittiğim andır (eh ben de kullandım ya bu kelimeleri?). Ama ev felaket durumda, oynadık, hikaye kitabımız Dumbo'yu okuduk, resimlerimize baktık ve canımı Ayla Abla'ya götürdüm gözüm arkada yapışmış durumda kalarak, ben aşağıda toz alırım, üstten prensesim kahkahaları duyulur, içim bir yandan mutlu çünkü demek ki huzuru ve keyfi yerinde olduğu ellere teslim ediyorum diyorum, bir yandan da rahatsız edici şekilde huzursuz, satayım diyorum anneciklerini şu temizliğin deeee, tozunun daaaa, saç tellerinin deeeee, ama sabır, Sude buralara oturuyor, yatıyor, kalkıyor, gerektiğinde yalıyor, temizlememiz lazım di mi?
Bitince yukarı çıktığımda gözünde en hınzır gülüşüyle kucağıma atladı, resmini aktarbilsem buraya keşke, bir tabak taze yoğurt yemiş kendi kendine, hem de çatalla, nasıl yediğine hala aklım ermiyor ama Ayla Abla bir tabak yedi bitirdi dedi, eh iyi dedim hafif gururlanaraktan, sıpa şimdiden dokundurmuyor tabağına hep kendisi yiyecek, pek büyüdü ya... Aşağıya indirdim, beraber emiştik, oynadık, masayı hazırladık, babayı aradık, mutfağı tekrar dağıttık ve masaya oturduk, 5 6 tane bamyayı mideye indirdik, ne de olsa içten içe rahatsız bir anne var karşınızda, sanki gözümle görmeyince doymuyor o minik midesi, sonra da odaya geçip biraz kitap okuduk, Kırmızı Başlıklı Kız ya da Rhino ve Mer'in maceraları bizi kesmedi, yine paramparça Dumbomuza geri döndük. Konuşurken, başını okşarken kucağımda O'na onu ne kadar çok sevdiğimi şarkılarla anlatırken bir baktım gözler kapanmış hemen kucağıma alıp sıkı sıkı sarıldım, ne de olsa mis gibi kokusu var.
Hemen anlatayım aklıma gelmişken, alt katımızda pek bir bilmiş Melisa Ablası var Sude'nin, mevlit okutmuştum evde, devamlı konuşuyor, non-stop, kardeşim Gülşah pes etti ve "Melissa sen hiç susmaz mısın?" dedi, cevabı da hazır zıpırın "Şimdi Gülşah, bunu bana babam da dedi, kızım lütfen 2 dk. sus ne istersen alıcam dedi ama almadı, işte ben de o günden beri susmuyorum" dedi. Ben okunan mevlidin eşliğinde kendimi tutamayıp kahkahamı basmıştım. Neyse dün Sude kucağımda eve girerken Melissa yakaladı bizi, "Sude, Sude, bir kez öpebilir miyim Aliye Abla" dedi, ben de "tabi" dedim eğilerek,"ohhh Sude hep mis gibi kokuyor Aliye Abla ne parfümü bu?"dedi
Ehem de kehem kızımın kendi teninin kokusudur Melisa Ablası aman nazar değdirmeee?

İlknur'a sevgiler buradan (ve tabi fasulyelerine)

Sude'nin bebek sitesindeki günlüğünden alıntıdır aşağıda, bebeğim bugün mutlu mu mutlu bir haber aldım İlknur Teyzenden, ah keşke elimde olabilseydi de Almanya'da kapısına dayanabilseydim elimde kocaman sıcacık et suyuyla yapılmış şöyle enfes bir yayla çorbası ile, inşallah gün gelir de bir gün görüşme imkanını bulabilirsek İlknur ile aklımın bir köşesinde kazılı olsun mümkünse, malum senin de en sevdiğin çorba di mi prensesim?
Aklımda devamlı bir 23 Nisan kutlu olsuuuun şarkısı var, şimdi gidip blogspotumuzda da duyurmak istiyorum en güzel çığlıklarla, ha geldi ha gelecek, eh gelmedi ,test yapılacak, test sonucu, yok erken ultrasonu bekleyelim, yok damlalar yetmez keseyi görelim, yok kese yetmez kalp atışlarını görelim derken İlknurcumun fasulyelerinden bir tanesinin kalp atışlarını duyduk, ötekisi ise abisi ya da ablasını zevkle takip ediyordur umarım, doktoru bir hafta sonra görelim, o daha küçük demiş... İlknur ile forum sayesinde tanışmamız ve nasıl diyeyim? Yüzünü görmesem de her sesini duyuşumda sanki çocukluğumuz bile beraber geçmiş gibi rahatça konuşarak dertleşmemiz, hele hele içimizdekileri aktarırken sabırsızlığımız yüzünden, heyecanımız ve mutluluğumuz yüüznden, dudaklarımızın zihnimize yetişememesi yüzünden kelimelerimizin birbirine karışması... içten duygular bunlar ve biliyorum ki eminim ki hepsi de karşılıklı... Acısını duyduğumda nasıl tepki vereceğimi bilemeden paylaşmak istedim, en hassas olduğumuz dönemler ve gerçekten bir annenin halinden ancak yine bir anne anlar ama acısının biz binde birini bile tatmadık ki elimizden geldiğince ortak olmaya, güzel kalbinin fazla yorulmamasına çalıştım binlerce km. uzaktan, Sude'ye her bakışımda her kızışımda, azıcık ağlasa, azıcık özlesem, azıcık burnu aksa İlknur Teyzesini hatırlattım hem ona hem bana ve de bana olan öğüdünü, aklımdan çıkarmadığım öğüdünü, o günden sonra annecim dedim bak hadi ikimiz de dua edelim, sen şimdilik konuşamıyorsun, o yüzden bunu da seve seve senin yerine yaparım dedim ve dua ettik Onlar için, çok şükür şimdilik dualarımızın bir kısmı tuttu, eminim bizim yüreklerimiz gibi kim bilir kaç yürek vardı, herşeyden öte biizm yüreklerimizden öte İlknurun, Hiranın ve babalarının dilekleri vardı, çok şükür bu kadar mutluluk bile yaşaması nasipmiş arkadaşımın, umuyorum ki, dualar ediyoruz ki, inşallah devamı gelir sağlıkla, huzurla, mutlulukla, inşallah!!! Kalbinin güzelliği yüzüne yansımış arkadaşım, sen dualarını eksik etme...
Bu güzel haberi alınca tel.den, koydum önüme Sudişimin resmini başladım anlatmaya: Sen de büyü bebeğim, sen de sağlıkla, mutlulukla huzurla inşallah kendi ayaklarının üstünde durabildiğinde etrafın sevdiklerinle dolsun, uğruna üzüleceğin, sevineceğin, kah ağlayacağın kah güleceğin, kahkahalarını beraber gökyüzüne savurabileceğin dostların olsun, arkadaşların dolsun etrafına, Allahım seni hep kalbi yüreği tertemiz iyi insanlarla karşılaştırsın ömrün boyunca, kötü insanları, kötülükleri senden hep uzak tutsun inşallah, amin...
(Annen bugün yine törpülenmesi gereken günlerinde, seni çok özledim bir tanem...)

12 Eylül 2005

Mutlu yıllar Aydın!!!

Kızımın ve benim paylaşımlarımızın devam ettiği bu sayfalardan ikimizin de en büyük aşkı Aydın'ın doğumgününü kutlamakta geciktik ama üzgünüz aşkım, affet bizi ;)?
3 Eylül'de olması gereken doğumgününü biraz erkence 2 Eylül'de sadece çekirdek ailece kutlamak adına pastamızı üfledik...
Sürpriz organizasyonlarda başarısız olan bendeniz sabah iş için evden çıkarken aşkımın sabah mahmurluğunu kötü emellerime alet ederek kartlara el koydum ve pişmiş pişmiş o gün bütün borçları yatırmasını söyledim, iş çıkışı gidip de gerçekten çok beğendiğim ve içime sinerek seçtiğim saati bir güzel paketlettiğimde elimdeki kartın orada geçemediğini öğrenince suratımın aldığı hali görmeliydiniz, ama herhalde sahibine de çok acıklı baktım ki bana hediyemi götürebileceğimi, kartı sonradan da getirebileceğimi söylediğinde neredeyse boynuna atılıp yapışacaktım adama sevinçten... Çocuk gibi sevindirdi beni... Minik bir pasta alıp son hız eve gittim, herhalde plan yapsam kursam bu kadar güzel ilerlemezdi işler... Heyooo ki canım kocam ve kızım eve vardığımda akşamüstü uykusunda idiler, baba-kız uzanmışlar, kimbilir ne kadar tatlı rüyalardalar... 3 mumu yaktım, biri prensesim, biri aşkım, biri de ben... Odaya girdiğimde aşkım şok oldu kalkamadı bir süre, oysa benim tatlı cadım mumları görür görmez üfleyerek yanımıza bir koştu ki... O gözlerde uyku mahmurluğu felan nerdeee, cin cin bakışları, "üffff"lemesi... Sonra da hediyemi verdim (teşekkürler İbrahim Bey), içim kıpır kıpır, öyle mutlandım ki... Her doğumgünümüzün, her günümüzün böyle kol kola, yanak yanağa olması dileği ile...
BEN SİZİ ÇOK SEVİYORUM.
Bu aralar yaramazlıklarımız tam dozunda ve de aynen benim istediğim gibi, hep hayalini kurduğum şeyler oluyor çok şükür ki: Kızım makyaj çantamı alt üst edip her şeyi mıncıklıyor, ayakkabılarımı, terliklerimi giymek, eteklerimi üstüne geçirmek istiyor ve giydiğinde de salınarak yürüyor, oje sürdürüyor, sonra uzatıp uzatıp parmaklarını üflüyor, bebeğim hep böyle tatlı tatlı bak? Seni çok seviyorum kızım...
(Yukarıdaki fotoğraf Sude 2 aylıkken Didim'e gittiğimizde çekilmişti, Ağustos 2004, geceleri anne sütünü aldıktan sonra gazını babası çıkartırdı böyle omzunda ve bebeğim de sadece orada rahat ederdi, eve ilk döndüğümüzde hastahaneden odamıza girip de aşkım, Sude'yi kucağına aldığında çok net hatırlıyorum tam olarak kucağına cuk sığmıştı, şimdi ise bacakları taşıyor ve alıp o bacağı babasının koluna yaslıyor hala ilk günlerdeki gibi, ne de çabuk geçiyor günler, seni çok seviyoruz canım kızım.)