12 Nisan 2006

?

Gece Sude'ye yandan fermuarlı boydan tulumunu giydirmek istedim ama ince dediği için babası, daha kalın bir pamukludan ama önden boydan boya çıtçıtlı tulumunu giydirdim, sabaha karşı telsizden bir kaç ıhıldama duydum ama susunca yattım tekrar, sabah çağırdı babamız çabuk gel diyerekten Sudişkonun odasına, hanımefendi bütün çıtçıtlarını söküp tulumunu çıkarmış ve yumuşak battaniyesine Avrupa Yakasındaki Burhan abinin şömine önündeki fantezi pozu gibi sarılarak mışıl mışıl uyumakta, öyle huzurlu ki yüzü, öyle rahat ki... Devamlı bir soyunmak hali, sonumuz hayır olsun ne yapalım... Bir yanda olabildiğine cadı tavırlar, benim diye diretmeler, öte yanda işden gelince bana sarılıp "annem" demesi taa kalbinden duyabildiğim, sonra beni sürükleyip makyaj çantamı açıp ruju bir güzel çevirdikten sonra dudaklarını büzerek uzatması:"anne ojjjj, anne hadiii"...



05 Nisan 2006

Atlı karınca dönüyorrr dönüyoorrrr




Bizde neler olup neler bitti aslında her gün sabah azar azar yazmakta fayda var sanırım yoksa uçup gidiyor her şey.
Perşembe yola çıktım, cumartesiye kadar İst.daydım, Cuma akşamı üniv.den çok sevdiğim 2 arkadaşımla buluşup nereyeeee heh hatırladım Panoya gittik, güzel vakit geçirdim, o akşam Aydınla konuştuk, o da arkadaşlarıyla dışarı çıkıyormuş, kızım Ayla ablalarda kalmış, arkadaşım Bilge o gece vicdan azabı çekmeme sebep oldu epey, bakamayacak isek o seve seve bakarmış kızıma, büyüdüğünde bizi hatırlamayacakmış v.s. v.s..... ben de daha bir efkarlanıp indirdim kadehleri, eski günleri yad etmek süper oldu benim açımdan, tabi her gün gourmex fuarı da fena diildi, süper şeyler yedim içtim, arada derede emine beder teyzemle de tanıştım, bu arada şu ünlü chefs kursuna da sponsor olacağızdır ama sıkı pazarlık etmeye gidecem 2 hafta sonra. Bu seyahatler benim için cidden çok iyi oluyor, nefes alıpdönüyorum, evet sırtıma yük arttı ama en aızndan işimi seviyorum ki aslında en azından değil en öenmlisi de bu...
Cumartesi günü İst. trafiğine methiyeler düzerekten vardım mı gözünü sevdiğim İzmire? mis gibi hava, bastım gittim kızımın yanına, evde değildi zira, hanımefendi anneannesiyle gezmelere gitmiş akrabalara, kapıda epey duygulu sahneler yaşamış olmalıyız ki bütün teyzemler gözlerini sile sile bana kızımı bırakıp nasıl gittiğimden dem vurdular... Ama biz kızımla 2 sn. sonra unutmuş olarak özlemi sarmaş dolaş gülüşüyorduk.
Pazar günü Sudişi alıp annemlerin bahçe evine gittik, kızım köpeklerimizle oynadı, annemle leylekleri izlediler, gezdi tozdu, canı çıktı toprakta, ama nasıl mutluydu... Aynen ben de, temiz havayı bol bol içime çektim, portakal bahçesini temizlemişler, toprağın rengi öyle güzeldi ki... çağla badem toplamaya gittik yukarı tarlaya ama bulamadık, biz de zeytinlerimizi okşayarak kenkerlerimizi (bir çeşit kaktüs, annem enginar gibi yemeğini yapar bunun, yol kenarında bitkiler, kökü marul gibidir, afiyetle yenilir) yiyerek döndük, kızım uyanmış, beraber yine indik gezdik bahçemizde, akşam resmen sızdığını söylesem sanırım inanırsınız.
Pazartesi günü bir yakınımız vefat edince Sudişler Marmarise gittiler, iş dönüşü baktım evim bomboş, temizlik de yapmak istemedi canım, gittim The Hoursu aldım, aslında Mulholland Drive alacaktım, bulamadım, Ayşeyi bekliyorum hemen sipariş vereceğim, sonra Nick Cave cdsi aldım bir dene, döndüm eve, dondurucudan çıkardım tekirdağ köftelerimi, açtım şarabımı, önce film ardından yeni başladığım kitap, doyulamayan bir akşam geçirdim, kızım gece 23:30'da döndü, kucağıma aldım ama nasıl uyuyordu kıyamadım, gece gidip giidp kokusunu çektim içime, dün de bol bol hasret giderdik, gidermenin ötesinde atışmalara çoktaaan başladık, devamlı su ile oynamak istiyor, devamlı olabildiğince çıplak gezmek istiyor, devamlı çukulata alıp gevelemek istiyor (yese amenna yemiyor), totosu 2 sn. durmuyor anlatamam o enerjiyi size... ama gelip gülmesi ve annem diye sarılması yok mu=cennet kokusu...
Eğer öbür dünya diye bir şey varsa, ve ben cennete gidebileceksem tek isteğim sevdiklerimin yanında olmak, eğer reenkarnasyon varsa yine tek isteğim kızımla beraber doğmak, onunla beraber olabilmek, ölünce ne bileyim mesela odasındaki çiçeği ya da balığı ya da köpeği de olabilirim, ona güzellikler yaşatabilmek için, eğer bunların hiç biri yoksa da bugünlerin tadını çıkarmak istiyorum, çünkü mutlu olduğumu hissediyorum çoğu zaman (%100 mutluluk var mıdır?) ve şükürler olsun diyorum.
Hepinize sevgilerle...

03 Nisan 2006

Özür mesajı...



Ne zamandır tek kelime yazmadım, yazamadım... %90 işlerimin yoğunluğu, pek buralarda olamamam, %10 içimdeki yoğunluk...

Sude ile her anımız özel olmaya başladı, keyifli olduğu kadar zaman zaman yaşadığım kriz anları da oluyor, devamlı bir tekrar, taklit hali, kendi kişiliğini yakalamaya çalışması, bunları izlemek, kendimi onun yerine koyduğumda hissettiğim zorluklar... Minicik bedeni için çok zor dönemlerden geçiyor ama bu nasıl bir keyfe dönüşüyor onu da bilemiyorum, beraber danslarımız, jimnastik hareketlerimiz, boyamalarımız, konuşmalarımız, muhabbetlerimiz (!), şakalaşmalarımız, gülüşlerimiz, hepsi öyle güzel ki... Öte yandan şu terrible two, bir inat, bir ben, bir benim, bir ağlama krizleri dönem dönem... Zor oluyor ama ne kadar sakin yaklaşırsam o kadar kısa oluyor atlatması... İşte burada sakinlik =? En zoru en dayanılmazı bu, nasıl başarabilirim... Nil diye pedagog bir arkadaşım var, zaman zaman burada onunla paylaştıklarımızı anlatmak istiyorum, kendisi de şu anda 0-6 yaş çocuk gelişimi üzerine kitap yazıyor, keşke buralarda olsa, ama Almanya'da :(İşler cidden çok yoğun (Aslı senden yine özür diliyorum), bir yandan da Sude'ye yetişebilmek kaygısı, kendine hakim olabilme kaygısı, depresyon ihtimalini azaltma çabaları v.s v.s... Sude hakkında kendimi kontrol altına alma çabalarım devam etmekte, gel-gitlerim olmuyor mu? Oluyor, daha dün kocişle tartıştık bu konuda yine... Bu sefer de fazla koyuverdiğimi düşünüyor sanırsam... Yetişmeye çalışmak öyle yorucu ki ama bünyem, psikolojim alt üst oluyor, her şeye yetişemiyorum dedim ve bıraktım, bu sefer de böyle muamele görüyorum :(
Sude ile ilgili sobelemişti Aslı, 4 maddenin sıralandığı mim konularını unutmuşum, bir arşive bakayım, öte yandan sanırım bizim Vildo'nun da başlattığı bir mim, çocuk kitapları, yetiştirme... Sude'nin ilk kitabı Dumbo, filin hikayesi, 13 aylıkken neredeyse ezberlemişti kitabı, Dumbo üüüü (ağlıyor), Dumbo pat (düştü), ayrıca seriler halinde masallarımız var: Kırmızı başlıklı kız, Sindrella, Deniz kızı Sirenetta, Parmak Çocuk, Pamuk Prenses ... şeklinde, yine Toy Story kitabı, Pocahontas, Notre Dame Kamburu, bu Walt Disney serileri şeklindeki kitapların resimleri Sude'yi epey oyalıyor, bir de hani bloklar şeklinde olan resimli sayfalarımız var, hayvanlar, taşıtlar, şekiller, araçlar... şeklinde, bir de boyama kitabımız var, 2-3, 3-4, 4-5 yaş arası için 3 kitap ama biz şekillere baka baka seçtiklerimizi alıp boyamaya meraklıyız, 3 tane de defterimiz var, A4 60 sayfalık harita metod kareli defterlerden, yazıyoruz, çiziyoruz, okuyoruz kendimizce... İlk başta pastel boyaları vardı, şimdi kuru kalem aldık hani şu metal kap içinde saklananlardan, saklamak, toparlamak ve temiz tutmak daha kolay, kalem tutuşu epey gelişti...
Anne olarak okuduğum çocuk yetiştirme üzerine kitaplardan, önce Üstün Dökmen'den başlamıştım ben, İletişim Çatışmaları ve Empati, genel kurallar üzerinde özellikle eğilmek istediğim "empati" yeteneği üzerine epey şey okudum, biraz akademik kaçsa da bazı kısımlar... İnternet ise en büyük kaynağım, forumlar, arkadaşlarım, paylaşımları, hele Nil gibi yürüyen bir ansiklopedi epey iyi oluyor :D, çocuk yetiştirme üzerine 3 kitap var evimde, isimleri alayım da eklerim, bir de hamilelik sürecinde hem doğum yöntemi hem de bebek gelişimi üzerine Amerikadan sipariş ettiğim Lamaze yöntemini açıklayan kitabım vardı...