Her ne kadar et yemesem de her türlü ayrımcılığa karşıyım :) |
25 Mayıs 2007
17 Mayıs 2007
Kerhen de olsa yaptılar demek...
Baykal, "Ne olacak solun hali' sorusuna şu cevabı verdi: Sosyal demokratların çok iyi düşünülmüş sağlam bir programı vardır. Bu yeni bir süreç başlatacaktır. türkiyemizde artık çok güzel şeyler olacak. Ülkenin aydınlık geleceğine göre yeni yaklaşımların zamanı. Yeni bir dönem başlamıştır."
Bir gülme isteği geldi şööyle ta derinden içimden sormayın gitsin, hey allam diyorum susuyorum, su demişken, bugün okuduğum en güzel haber, cumartesi günü sağanak yağışı okumam oldu. Amin.
Yarın Volkanım ile Gamzecim evleniyor. İzmir'de olacağım. Keşke Evrimim de gelebilseydi. Sudişin papatyalı elbisesini hazırladım, yarın O'nu da götüreceğim. Nereden nereye be günlük, heyyyt be :D
Bu arada bugün Nuray Mert yine çok yerinde cümleler kurmuş. İnsanlar hayatlarının her alanında, anında, eğitim ya da kültür seviyesi ile alakası olmadan birbirlerini aldatabiliyorlar. Bunun sadece insanın kendisi ile barışık olabilmesine, sevgi ve saygı gibi temel prensiplerini edinebilmiş, sindirebilmiş insanlarda daha az yaşandığını düşünüyorum. Bir de kirlenmek ile de alakalı, hayatta ne kadar çok kirlendiyse birisi o kadar kirletiyor etrafını eğer hala kendisi ile hesaplaşmayı başaramadıysa. İtiraf ediyorum, bunu ben de hala başaramadım dolayısıyla hala kirlettiğimi düşünüyorum...
15 Mayıs 2007
Bugün bana bir şeyler oluyor :)
Salı klasiğine devam:
Türk demokrasisinin sorunu askerlerin zırt pırt siyasete karışmaları değildir. Sivillerin akıl almaz hamlıklarla askerleri zırt pırt siyasete karışmaya davet etmeleridir. Olgun olmamaları, nerede duracaklarını bilmemeleri, demokrasiyi özümsememiş olmalarıdır.
..........
Cennete giden yollarDemokrasi kuvvetler ayrılığına dayanır. Yargı, yasama ve yürütme birbirinden ayrı ve özerk olmalıdır. Türkiye'de kuvvetler ayrılığı görüntüde vardır. Pratikte diğer erkler aşağı yukarı tamamen yürütmenin kumandasındadır. AKP'nin cumhurbaşkanlığını eline geçirmesi yasama, yürütme ve yargının tamamını kontrol altına alması demektir.Bir partinin devletin bütün organlarına hâkim olması, demokrasinin ne teori ne de pratiğinde vardır. Bunun ne anlama geldiğini merak edenler Celal Bayar-Adnan Menderes örneğini, bir partinin aynı anda cumhurbaşkanlığı ve başbakanlığa sahip olmasının ve bütün erklere kumanda etmesinin demokrasinin altını nasıl oyduğunu inceleyebilirler.Demokrasiye sahip çıkmayana sahip çıkmak demokrasiye sahip çıkmak değildir. Sadece öyle görünür. 1970'lerde Maoculuğun ve asker yoluyla iktidarı kapmanın cennete giden yol görünmesi gibi.
Bir düşünce daha var paylaşmak istediğim Pazar günkü "güzel İzmir"imizde gerçekleşen miting ile alakalı:
Solda 'kaynana baskısı'Kitle, amorf. Ne istemediğini biliyor ama istediklerine (ki bunlar eşitlik, adalet, vicdan, laiklik, demokrasi, hukuk) hangi siyasi araçlarla, hangi liderlerle, hangi cümlelerle ulaşılacağına dair bölüm belirsiz. Sözlere ihtiyaçları var, yeni sloganlara, yeni taleplere. Onlara cümleler verebilecek düşünsel liderlere, aydınlara müthiş bir ihtiyaç duyuyorlar. Solda birlik diye sloganlar atılmasına bakmayın, şu anda hiçbir siyasi parti, hiçbir siyasi lider alanların heyecanını kucaklayabilecek durumda değil. Üstelik alanlar, siyasi partilerin önünde. Kitle, siyasi partilerden daha politik. Siyasi partiler kelle hesapları yaparken alanlar daha ideolojik ve teorik şeylerden söz ediyor. Sosyal demokrat siyasi partiler ise bu baskıyı "matematiksel" olarak algılıyor. Kaç kişi o partiden alırsak, buraya koyarsak ne olur hesabı yapılıyor.
...........
İstedikleri şey, gözlerinin boyanması değil. Onlar, "derin birleşme"yi istiyorlar. Bu heyecanı, bu dalgayı kucaklayabilecek bir birleşme istiyorlar onlar. Türkiye'yi ılımlı İslam rayından çıkarıp eski rayına oturtacak (benden bir ekleme: şu eski ray ne kadar eskiye dayanıyor onu merak ettim birden) rüzgârı yaratabilecek bir birleşmeyi arzuluyorlar; "öpüşün-barışın" zavallılığında, kerhen bir yan yana durmayı değil.
Öne alınmış seçimler ve "Dexter"
Biraz da Dexter'dan bahsedeyim. Önce Beverly Hills 90210 ile başladı gençlikte, yok yok pardon öncesi var "obladi oblada life goes on braaa lalalalala how the life goes on", üniversitede tutkunu olduğumuz "dawson's creek", sonra "ally mcbeal" daha sonra tutulduğum ve şimdi e2'de tekrarlarını izlemeye devam ettiğim "nip-tuck", "lost" ve "heroes"...
Ancak bu farklı, six feet under'da izlediğim David ile alakası olmayan bir karakteri nasıl da canlandırmış Micheal C. Hall! Çok güzel bir dizi, özellikle karakterin düşüncelerini dinlemek, aynı anda olayları takip etmek çok keyifli... İnsanı germeyen, bunaltmayan ve en azından 2010'a kadar ayılıp bayılmayacağımızı (ne yazık ki) bilerek sezon sonlarını içimize sindirerek kendini sevdiren bir dizi. Flash backler çok etkileyici, Lost gibi mantığı devre dışı bırakarak izlemek zorunda kalmıyorsunuz :P. Six Feet Under'ı izlemekten sıkılmıştım, fakat Hall yüzünden tekrar başladım izlemeye
Ortaya Karışık-2
- Geçen hafta Dink cinayeti ile ilgili yine "hiç bir sonuç" çıkmadı, çıkarılmadı, ötesinde öyle görüşmeler kayıt altına alınmamış ki yine tüylerim ürperdi. Nerede yaşıyoruz bizler?
- Seçimler 22 Temmuz'da ve ben hala kime oy atacağıma karar veremedim. Adaylara karar kılsam parti olmuyor, partiye karar kılsam adaylar hiç yakışmıyor, temsil edilemediğimi düşünüyorum. Hoş bu çoğunlukta benim temsil edilmem ne kadarlık bir yüzdeyi yansıtır onu da bilemiyorum ama.
- Sude iyice büyüdü, lafları her gün daha da şaşırtıyor. "Boncuk"umuza sürekli soruyor "Boncukcum Ayiye teyzen seni yeden sevmiyoo?" Sevmiyorum işte :). Dün de tutturmuş kardeş alıp gelmem gerekliymiş, adı Ahmet olacakmış, ha pardon şöyle "Aamet" yeden almayı unutuyormuşum hep, cık cık cık...
- Bu aralar kreş araştırmam gerekli Eylül ayı için, öyle ya da böyle Sude büyüdü ve başlaması gerek. Keşke buralarda da oyun grupları olsa idi...
- Dün yıldönümümüzdü, ondan önceki gün anneler günü... No comment. Anneler günü için zaten birşey beklemiyordum O'ndan fakat dün için en azından bir çift güzel laf, başbaşa en azından bir yarım saat... Yok öyle küçücük şeyler hayatımda... Sude zaten Pazar sabahı kalkar kalkmaz bana sarılıp "ben seni çok seviyom annecim" diyince en güzel hediyeyi almıştım.
- Hayatım hakkında yine düşünmeye başlayacağım diye korkuyorum. Başladı çünkü rahatsızlıklarım, hissediyorum arızaları. Nefret ediyorum bu dönemden çünkü "keşke"lerden nefret ediyorum, söylemek istemiyorum. Yaşıyorsan hayatı eşek gibi de çekeceksin verdiğin kararların ceremesini, her ne kadar bilinçsiz ve basiretsizce olduğunu görsen de...
- İş hayatı bildiğim gibi, no change.
- Haftasonu canım Volkanım evleniyor Gamze ile, hep mutlu olsun, huzurlu bir karar almıştır umarım. Şimdi düğünde rol mu yapsam, olduğum gibi mi olsam düşünüyorum, olduğum gibi olacam anasını satayım yaa, gerim gerim geriliyorum ve huzursuz oluyorum öyle zamanlarda.
- Suluboyalarımız yok, atılmış sanırım birileri tarafından, bugün suluboya alabilirsem Sudiş ile güzel bir stres atalım.
- Evi bok götürüyor, aynı içim gibi.
08 Mayıs 2007
05 Mayıs 2007
Çok yalnızım Atam!
Oy kullanmayan 8,5 milyonun bahanesi bu sefer de "yazlık" olmasın lütfen...
Aydın, Genç Parti'ye oy vermekten bahsediyor.
Üzülüyorum.
Biraz sonra Sudiş beni almaya gelecek, seviniyorum.
02 Mayıs 2007
1 Mayıs, 2 Mayıs, 17 Mayıs, 24 Haziran, 1 Temmuz...
Dün Anayasa mahkemesi kararını açıkladı.
Dün yağmur damlaları Sude'nin ellerini gıdıkladı.
Bugün çok güzel bir yazı okudum.
Sonra bir tane daha okudum.
Yarın oyumu kime atacağım bilmiyorum ama kesinlikle CHP'ye atmayacağımı iyi biliyorum.
Güzel kızım, deniz kokulu tatlı prensesim, bir şeylere inanıyorsak bunun savaşını, yaşamını sana öğretebilir miyim?
Ümit ediyorum.