Üniversitedeyken hazırladığım bir konuydu, araştırdıkça araştırasım, okudukça okuyasım, derinlere indikçe de içimden bir şeylerin nasıl sızlayarak kopartarak kanatarak indiğini hatırlıyorum. Daha önce de yazdım Sude'nin blogunda bu konuyu, yine okudum, yine yazacağım.
Kör ölür badem gözlü olur.
Bu aralar çok aklıma geliyor.
Kişisel menfaatlerin, bir kaç kişinin cebini ilgilendiren konuların nasıl da şimdiki halimizi, hem o zamanki milyonları, hem beni hem çocuğumu, çocuklarımızı, geleceğimizi etkileyebildiğini görmek, haksızlıklar karşısında yine kendimi yiyip bitirmeme neden oluyor, geçmişteydi, kurcaladıkça olmuyor ama ilerisi için ne olacak? Ne yapabiliriz? Birşeyler yapmaya çalışanları nasıl da kirletiyorlar? Offf olmuyor, yine sinirlendim ben, öfkelendim hatta...
Oysa, 17 Nisan 1940’dca kurulan Köy Enstiitüleri eğer 1954 yılında kapatılmamış olsalardı, 29 Mart 2009 seçimlerinden sonra ortaya çıkan Türkiye haritası ortaya çıkmazdı. Çünkü Köy Enstitüleri'nin kurulmasının ardından çıkarılması düşünülen toprak reformu Türkiye’nin yapısını kökünden değiştirecek topraksız köylüyü çiftçiye ve üreticiye dönüştürecekti.
Köy Enstitüleri yasası çıkarken okulların uzun ömürlü olmayacağı da belliydi. Yasanın oylama günü başta Celal Bayar ve Adnan Menderes olmak üzere daha sonra Demokrat Parti’yi kuracak olan milletvekilleri TBMM’ne gelmediler. Yasa 278 milletvekilinin oyuyla kabul edildi. Aynı kadro daha sonra ünlü Toprak Kanunu’nun çıkmasına engel oldu ve Demokrat Parti’yi kurdu. 1954 yılında ise, Demokrat Parti hükümeti bu güzelim okulları kapattı. Türkiye’nin gettolaşması da Demokrat Parti döneminde başladı. İşte size Türkiye’nin geri kalmışlığının kısa tarihçesi ve baş sorumlular...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder