31 Ekim 2005

Prensesim Sudem


Merhabalar, Prensesimin sayfasına yazmayalı ne çok zaman olmuş, hayatım, işler yoğunluk devamlı artarak ilerliyor. Bugün oradan buradan darma dağın anlatacağım size, ve sanırım bunları üşengeçlikten Sude'nin blogspotuna yapıştırıvereceğim. Ramazan telaşıyla geçti koca bir ay, telaş deyip aman Aliyecim diye düşünmeyin, Ayla abla sağolsun, sonsuz kere, iftarda maaile, sahurda eşim orada yeme içme ihtiyacını giderdik, ben evimle, temizliğimle, kızımla ilgilendim. Sudiş tam bir taklitçi maymun edalarında, annesinin zıddı süslü bir afet, bulduğunu takıp takıştıran, beğendiği bir şeyi edalı bir şekilde "ayyyy" çığlıklarıyla seven, bu tatlı dili yüzünden hepimizi ayaklar altına seren bir canavar oldu, cidden canavar, hangi yaptığını anlatsam? Sadece karşılıklı diyaloglarla oyunlarımız çok zevkli geçiyor, süte alıştırma çabalarımız oyun gibi kahkahalarla sürüyor, beni acaip mutlu ediyor, dün anne-kız karşılıklı babaannenin vitrininden pek kıymetli fincanları ve likör bardaklarını indirerek oynadık, hüüüüppp ehhhhhh diyerek cola reklamlarındaki gibi, dudaklarımızın kenarlarındaki kasları iyice esnettik, sonra kahkahalarla birbirimizle dalga geçtik, minnoşu kullanarak kızımın sütünden aşırdım, kızım önce güldü, sonra sinirlendi bana, oyun halbuki ne kızıyor alla allaa!!! Sonra da "şöfor amca kafam kapıya sıkıştı!!!" diye bağırdım, o da aynını bana tekrarladı, haha sadece uzun cümleyi kendi dilinde "cövediziziziziziiiii" şeklinde çevirdi, hem ben, hem kendisini uzun cümlelerden kurtardı. Tatilimiz çok zevkliydi, sarıla sarmaşa geçirdik günleri, uyandık anne kız sabah erkenden, cevizli pekmezli kahvaltılar hazırladım bebeğime, O yemedi, ben tıkıştırdım, Teletubbiesleri yine izledik kahkahalarla, oyun kitaplarını bitirdik, şu çılgın türklere merak salıp okuduk anne-kız, babayla Cumhuriyet Bayramına gittiler, evimize bayrağımızı asınca ayrı bir mutlu oldu bebeğim, bayaaak bayaaak diye diye bağırdık, artık kelebekleri de sevmeye başladık, kedi köpekten korkmayan bebeğim kelebekten böcekten korkunca, tepelerde yerlerde bir şekilde bulup buluşturup ayyyy cici diye diye severken bunu da atlattık, bayramlığımızı aldık, alış veriş sırasında beraber ayvalık tostu yedik, bebek arabası alıp nasıl yollarda karınca misali yürünür diye test ettik, sanki bir define taşıyormuş gibi arabayı taşıdı kızım suratında büyük ciddiyetle, baba-kız anneyle dalga geçtiler, sonra da resmen dalga geçerek bana güldü bebeğim, yaramazlık yapıldığında nasıl hınzırca gözler kısılarak gülünürü öğrendik ve bütün haylazlıklardan en ufak sıyrık azarlama yemeden paçayı kurtardık, baklava hamurunun açıldığı tahtanın üstüne çıkıp dans ettik elimizde oklava ile, açtığımız güzel yufkayı elimizden alan babaanneyi azarladık oklavayı havada sallayıp yere vura vura, dedesi çağırıp gel kızım harçlık vereyim dediğinde ondan önce davranıp hemen ceplere elimizi attık, parayı alıp kucaktan kaçtık, bayramlığımızı ve çizmemizi kendimiz beğendik, denerken uslu uslu durup kendimizi aynadan seyrettik, sonra da kendimize haran kalıp şapur şupur aynalardan öptük kendimizi. Annenin fuar işi kesinleşti bu arada, muhtemelen 5 gün yok, hala düşünüyor prensesle büyük annesini alıp Antalyaya götürmeyi ama babanın dehşetinden korktuğundan bunu içinde sayıklıyor sadece. Annenin işleri büyüdü, bu yüzden çok mutlu ama baba İstanbula gidecek bayram dönüşü ve 42 gün evde uzakta olacak, şimdiden kara kara düşünüyor baba diye ağlayan prensesini nasıl idare edeceğini, o enerjiyi nasıl bulacağını ve evinin sesi kocası evde olmayınca diğer seslere (tabi ki Sudişin dışında) nasıl tahammül edeceğini. Oysa planları da var kızıyla paylaşacaklarına dair ama ne yazık ki hayat bazen önceliklerini verdiğin insanlardan çoook sonra gelen insanlara öncelik tanıyor ve işte bu durum anneyi çoook sıkıyor. Şimdi de muhtemelen bu yazıyı okuduğunda ne tepki vereceğini düşündüğü kocasına rağmen satırlarından vazgeçmiyor. Dişçi maceram sona erdi, dişçi fobisinden kurtulmuş biri olarak topluma salıverildim, büyük operasyonları acısız geçirdim fakat bu sefer asıl acı cüzdanımda büyük boşluklar yaratarak kazındı. Sude prensesin dilinin çözülmesinin yanında bitmek bilmeyen enerjisi dışarıda da şarj edilemediğinden evde her yer kurcalanıyor, hiiç durmuyor, bu haftasonu sadece 10 dk. boyunca durdu ve o ana da kuaförde olduğumdan nail olamadım ne yazık ki, bando takımlarını izlerken çocuğum eller havada yanlarda asılı halde 10 dk. kadar kıprıdamadan durmuş, herhalde bu da sondur yani, aman tek hasta olmasın, keyfi yerinde olsun, annesi razı O'nun her yaramazlığına, nasıl içten içe sinirlendim dün, Sude hazırlıklar yapılırken eline hamuru aldı, yufkaları aldı, oklavaları aldı, her şeyi aldı, ve çok mutluydu, oradan oraya tombik popoyu sağ sol sallaya sallaya kurcalıyordu ve büyük zevk alıyordu, dediler ki hiç görülmemiş böyle şey, kime çekmiş bu hatun böyle, dur durak denmesi gerekiyormuş ama Sude bilmiyormuş, walla eğer bu tür konularda hayır denmesi terbiye gereğiyse kimse kusuruma bakmasın, terbiyesiz bir çocuk yetiştirebilirim, çocukluğun gerektiği haylazlığı yaşamasını istiyorum Sude'nin, zaten benim gibi bir anneye kalsa ne mutfak kokusunu, ne hamurun zevkini, ne fırının sıcaklığını doya doya yaşayamayacak bebeğim, ne yazık ki vakti kısıtlı bir anne ama fırsatını bulmuşsa onun tadını çıkarmalı bence, kendi canına, başkasının canına herhangi bir zarar verecek bir alet edevat ya da işlem göremiyorum ortamda, o halde niye çocuğumu kanepeye hapsedeyim? Yazı yazmalarımız, çizmlerimiz, kitap okumalarımız büyük zevkle ilerliyor, bir de krem tutkusu var, parfüm tutkusu, oje tutkusu, ııııhhhh diye ses çıkartıp kızım açamıyorum çok sıkı kapanmış ne yapayım dedim bir kere, ondan beri ne zaman böyle bir cevap alacağı açma, sıkma, sürme gerektiren yeni bir obje keşfettiğinde hemen eline alıp ıııhhh diyor gözlerini yumup açmaya çalışarak, ehh pek zararı olmayan bir şeyse açıyorum ama yoksa açmıyorum ki o zaman anlıyor demek ki kötü bişi açılmayacak, yoksa açılsa annem bana hemen suanrdı diye düşünyor herhalde Böyle de düşünsün istiyorum, annesini bir şey ler paylaşacağı, yeri gelince oynayacağı yeri gelince okuyup bir şeyler öğrenebileceği, yeri gelince beraber kahkaha atacağı yeri gelince de iyi bir azar işiteceğini bildiği bir anne olarak bilmesini istiyorum, ne kadar başarılı olacaım onu da hiç bilmiyorum ama elimden geldiğince yapmaya çalışıyorum fakat şimdiden yani paylaştığımız şeylerin sayısı bir elin parmağını geçmediği bir dönemde bile cık cık yaparak beni eleştirir gözde takip eden kişiler olduğunu hissediyorum nedense, hislerimde yanılgı payım %5'in altındadır bu arada, istatistikselaçıdan yüksek bir rakam ama insani ilişkilerde gayet tutarlı bir yüzde, ama takip eden kişiler de pek umrumda değil... diye düşünüyorum yazacaktım ama bunları burada bile dile getiridğime göre demek ki umrumda, Sude benim ilk çocuğum, ilk tecrübem elbette yanılgılarım hatalarım olacak, veya kendi yetişme tarzımda bulduğum hatalarla doğrularla sentezleyip kızımı bir şekilde yaşadığım duygusal dalgalanmalardan uzak bir mantık ve çocuk aşkı çerçevesinde yetiştirmeye çabalıyorum ve insanların müdahalesine de ne yazık ki evet canım çok sıkılıyor, yeri geliyor eşimle papaz oluyoruz resmen... Anlayacağınız bu tür karmaşalar yaşıyorum bu dönem...

3 yorum:

Adsız dedi ki...

merhaba,ismim filiz.
12.5 aylık bir oğlum var. ben de sizin düşündüğünüz şekilde yetiştirmeyi düşünüyorum oğlumu.cıslar dışında mümkün olduğunca herşeyi yerinde öğrenmesini, öğrenirken mutlu olmasını istiyorum. çalıştığım için geri kalan vakitlerimi mümkün olduğunca onunla geçirmek istiyorum. Fikirlerimi tabi ki beğenmeyenler var yakın çevremde. Saygı duymalarını da beklemiyorum. Zaten bulunduğum konum itibariyle eleştirilip duracağım, bulunduğu konum itibariyle ben eleştirip duracaklar tarafından. büyük bir tesadüf bu. eşimde bu hafta sonu yaklaşık 2 ay kadar evden uzakta. 1 ay sonra annemle babam da 1 aylığına burda yoklar. ne yapacağımı bilmiyorum. Çok zor olacak! Tüm iyi dileklerimle...sağlıcakla kalın. Kızınızla size sağlık ve mutluluk dilerim. yazılarınızı takip edeceğim bundan sonra:)

Sudiş dedi ki...

Merhabalar Filiz,
Öncelikle oğlun ve sana mutlulukla, huzurla, sağlıkla dolu bir ömür diliyorum.
Bir çocuk yetiştirmek çok zor gerçekten ama bu sevgi öyle bir tat ki, ilk defa gerçek anlamında kullanmak istiyorum: Anlatılmaz yaşanır... Ben Sude doğana kadar hatta karnımdan çıkınca bile anlayamadım ne olduğunu ama ne zaman kucağıma aldım işte o zaman saniyeler durdu.
Biraz zor geçecek gibi günler, eğer oğlun da Sude gibi babaya düşkünse azıcık zor olabilir ama inan onlar çoğu zaman bizden daha mantıklı davranıyorlar, duygularıyla yaşamalarına izin vermek istiyorum, çalışmak ayrı bir yorgunluk ama bu sevgiyle hepimiz üstesinden geleceğiz, gelmek zorundayız, başka yolu da yok?
Sana da kolaylıklar diliyorum, umarım oğlun hiç üzmez seni, ki öyle olacaktır, inan buna

Adsız dedi ki...

walla ablacım
bana yapçak bisey bırakmadın
en son kozumu da sudenin üzerinden oynuyorum
NE İSTEDİĞİMİ BİLİYORSUN!!!!!!