11 Temmuz 2006

Eskilerden...

Yolda yürüyoruz mesela, kaldırım taşı oynamış ve aradan toprak mı görünmüş hemen görüyor ister arabada ister yaya ister koşarken ister kucakta, doğru hedefe gidip dokunuyor, ellerinin arasına alıp annesine hediye ediyor bir avuç "kuuuu". Sonra suyu çok seviyor, denize bayılıyor, herkese gösteriyor burnunu tıkayıp nasıl da daldığını (sadece şov, asla kafasını denizin içine sokmuyor). Taş bulursa hele hele yanında bir de taş parçası kahkahalarını durduramıyoruz, hemen taşı atıyor ister denize ister minicik bir su birikintisine, hele hele resimdeki gibi bir deniz ve taş topluluğu söz konusu ise mutluluğunu tarif edebilir miyim acaba sözlerle? Ya da sesiyle? Ya da gülüşüyle? Ya da deniz kokulu saçlarıyla?
Neredeydin sen Sude bunca yıldır? Neden içimdeki boşluğu öylece bıraktın bunca sene? Neden anneni dalıp dalıp gider gördüğün halde "yalnız" bıraktın?
Bu "annelik" yaşarken büyüyen değişen evrimleşen bir duygu, bir olgu. İlk 1 yıl anneliğin ham olduğu devri temsil ettiğini düşünüyorum, hele hele ilk bebekse, çünkü o ihtiyaç halindeki varlığınız sizden kopmuş gelmiş, başka bir bedene bürünmüş, o sizin, başkası dokunmamalı, O'nu asla bırakmamalısınız gibi geliyor, zamanla bu his yerini daha "mantıklı" (:D) ayakları yere basan hislere bırakıyor ve bu değişimi de tıpkı anneliği bebeğinizi kucağınıza alana dek bilmediğiniz gibi yine bilemiyorsunuz.
Diğer yanda akıp giden bir hayat var, ölenler, acıyı tadanlar, acının farkında olmayanlar, huzursuzlar, mutsuzlar, ya da mutlular, burası benim dünyam diyorum, kimse dokunmasın, dokunuyorlar, o yüzden "farkında" bir çocuk yetiştirmek istiyorum. Keşke başarılı olabilsem, ne mutlu olurum...

05 Temmuz 2006

Annelik

Algıda seçicilik midir nedir bilemiyorum son zamanlarda okuduğum çoğu yazı ve bloglar annelik ve sorumlulukları üzerine odaklanmış durumda. Zırt pırt seyahate çıkmak durumunda kalabiliyorum kimi zaman, kimi zaman ise oturup kalıyorum ofisimde, elbette belli bir rutinim var, her ay 2 gün İst.da olmak zorunluluğu gibi örneğin. Annemin gelip ilk paylaştığı şey "zavallı Sude" oluyor, oysa ki bana göre çok şanslı bir çocuk, benim gibi bir annesi var, O'nu çok seven, sevgisini göstermekten asla çekinmeyen bir babası var ki bu özellik çoğu Türk gencinde yaşanmamış bir durumdur bence. Nedir ki bir çocuğu mutlu eden? Ya da bir çocuğa hayata sevdiren? Sürekli anne ve babasıyla beraber olan her çocuk, annesi çalışmayan her çocuk anneye doyuyor ya da doyuruluyor anlamına mı gelir bu? İş dönüşü oturup karşılıklı gözlerinin içine baka baka şarkı söylediğimde Sude bana sarılıp "anne bi daaa" diye ısrar ediyor tekrarlamamız için ve her mimiğimi her dudak hareketimi öyle dikkatle takip ediyor ki gözlerinin kamaştığını çok açık görüyorum hissediyorum. Kimi zaman ise ki bu zamanlar Pazar günleri oluyor, eğer bir işim ya da bir yoğunluğum varsa tüm gün dipdibe olsak bile sıkılyıor Sude, "Anne diitt" diyor bana, hem de hiç tereddütsüz... Kaliteli zaman nedir? Ne saçmalığıdır? diye sorardım, buymuş :)
Öte yandan hayatım süreyazıyor (Meltem Arıkan'dan etkilendim sanırım epey :) ), evet anneyim, Sude'yi çok seviyorum, önceliğim O ama kendimi de seviyorum, böyle davranınca başta yine yukarıda da bahsettiğim gibi annem olmak üzere yadırgayan çok insan var ama bazen iş dönüşü adaya uğramak, sahilde bir şeyler içmek, deniz kokusunu içime çekmek bana çok iyi geliyor, Sude'yi çok özlüyorum ama yalnız kalmayı da çok seviyorum ben, acaba sağlıksız bir düşünce mi? Bana göre değil ama eleştirilere her daim açığım...
Bazen diyorum benim yaşayacağım çok şey var, düşüneceğim, hissedeceğim, atacağım adım çok var, önümde kocaman bir hayat var ve akıyor, aldırmadan seslenmelerime o ilerlemeye ya da ilerlemek ne kadar doğru bir terim bilemiyorum, akmaya devam ediyor, istiyorum ki hep arkada kalmasın sesim, yetişeyim ben de hayata, tutayım da ucundan hissedeyim tüm benliğimle, yanlışı ile doğrusu ile fakat başkalarının değil kendi doğrularımla kendi yanlışlarımla (mümkün olabildiğince elbette) ömrümü. FD'nin o şarkısı çınlıyor kulağımda "Bir gün ölürsem ben istemeden..." Hep insanlar var etrafımızda, hep başkaları ve biz onlar için yaşıyoruz sürekli farkında mısınız? Öyle yetiştiriliyoruz biz, iyi insanlar merhametli olanlardır, iyi insanlar vericidir, iyi insanlar nolur sonunda? ezilir! Sude kendine göre iyi bir insan olsun istiyorum, kendine iyi olsun, benliğini sevsin, o zaman da çevreye, insanlara, hayvanlara iyi olacaktır ama kendi için olacaktır başkaları için değil :(...
Akarken işte hayat böyle Sude benim bir yanım, Sude benim kıyım, ama denize de kavuşmam lazım, tuzlu suların içime dolması lazım, ancak o zaman büyürüm gibi geliyor?