30 Temmuz 2005

!!!!!AYİYEEEE!!!!!


Bebeğim, birtanem, çakır zeytin pamuk prensesim, miniğim, cennet misim, gül kokul, gül yanaklı tatlı kızım dün bana "AYİYEEE" dedi, Aliyen senin için her şeyi yapar meleğim, yine teşekkür ederim, yine seninle gurur duydum bir tanecik tatlı kızım, seni ne kadar çok sevdiğimi ve ne kadar çok özlediğimi söylemiş miydim? Şu cumartesi gününde kokunla uyanmak bana badem gözlerini kırparak baktığını görmek, parmağın ağzında "annneee" demeni duymak... İşte hayatımın anlamı, en güzel hediye, bekliyorum bebeğim, sabırsızlıkla saatin 1 olup koşa koşa senin yanına gelip seni kucağıma alıp sarmalamayı bekliyorum, senin de bana sarılarak "ııııhhhh" demeni bekliyorum, kokun burnumda, gözümde tütüyorsun bir tanem...
Seni çooooook seviyorum..........

29 Temmuz 2005

Bunların kaçta kaçını başarabilirim acaba?


Şimdi bunlar ne kadar başarılabilir böyle bir surat kaşısında? (Pembe renkler benim yazılarımdır)
• Çocuklarınızın üzerinde yarattığınız ilk izlenimleri değiştiremezsiniz.(Ama Sude ile oynamak, aklabanlıklar yapıp yaramazlıklarla babasını kızdırmak çoook zevkli!)
• Çocuklarınızın yapmasını istediğiniz şeyler, sizin de yapmak istediğiniz şeylerdir. (İşte bundan çok korkuyorum, kendi hayatını yaşamak isterken ebeveyninin hayalleri üzerine kurulmuş bir yaşam, ortak bir noktada buluşabiliriz umarım, tecrübelerin de kaynak olduğuna inanıyorum çünkü)
• Saygı görmeyen bir çocuktan saygı, sevgi görmeyen bir çocuktan da sevgi beklemeyin. (Canım kızım seni çok seviyorum ve sana her zaman teşekkür ediyorum, seninle gurur duyuyorum... Bu lafları o kadar sık kullanıyoruz ki Sude'ye karşı, inanırlılığını ve etkisini kaybetmesinden de korkuyorum bazen)
• Merakı, girişimciliği ve birey olma içgüdüsünü engellemeyin. Merak bilginin, girişimcilik canlılığın,bireysellik ise bilgeliğin kaynağıdır. (Eh işte sırf bu yüzden dün taze incirle halımı yapış yapış yaptın, kalemle bacaklarını ve koltukları çizdin, sesimizi çıkartamıyoruz ne yapalım?)
• Çocuğa bir şeyler öğretmek için olduğu kadar, ondan bir şey öğrenmek için zaman harcayın. (Ders #1: En küçük şeylerden bile mutlu olmaları...)
• İçten bir sarılma, sevgiyi tüm kelimelerden daha iyi anlatır. (İş dönüşü yaptığımız kutsal ayinimizin başlıca nedeni işte okuduğum bu satırlar, aşağıdaki yazımda da belirttim ya, Reiki masterından süper bir temizlik operasyonu...)
Hemen hiçbir şey göründüğü kadar önemli değildir.Kızmadan önce bir kere daha düşünün. (Evet çünkü hayatta hiç bir şey ne sağlık, ne mutluluk, ne de huzur kadar önemli, bebeğimin kirlettiği, eskittiği ıvır zıvırlar O'nun kırılan, incinen minik yüreğinin zerresi değil, ama uygulamak çok zor kimi zaman... Soldaki resimde gözlük benim gözlüğüm, epey para harcadık aldık ama şüphe yok O'na benden daha çok yakışıyor. )
• Dövmek mi?.. Asla yapmayın!... (Yorum bile yapılmasına gerek yok)
• Bir çocuğu yemek için asla zorlamayın, açlık bu işi sizden daha iyi yapar. (Ama o doymadan benim karnım doymuyor ki... hatta ben açken o bişiler yiyorsa resmen midem tıka basa doluyor!)
• Bir anne - babayı akıllı yapan, söyledikleri değil söylemedikleridir. (Aslında en doğrusu hayatta uyguladıklarımız bizi akıllı yapacak olan.)
• Kurallarınız varsa, nedenleriniz de olmalı. Bu nedenleri bilmek çocuğunuzun hakkıdır. (Diktatörlük değil öğretmek istediğimiz, hayatında demokrasiyi yaşaması ama böyle bir toplumda ya da böyle bir dünyada O'nu ne kadar mutlu kılar? Offff offff)
• Çocuğunuzun arkadaşlarını kendi arkadaşlarınız gibi sıcak karşılayın. (Bu maddeye şimdiden dikkat etmem gerekiyor, gerçi henüz kıskanıyoruz birbirimizi, o beni başka çocuklardan, bebeklerden, ben ise O'nu başka kucaklardan...)
• Çocuğunuzu sürpriz hediyelerle sevindirin, çünkü onu seviyorsunuz. (Tabi hediyeye de bağımlı kılmamak lasım, al işte başka bir denge meselesi daha, oofffff offfff... Ama bir hediye alınca şimdi bile öyle seviniyor ki, gözleri ışıl ışıl oluyor mutluluktan... Her şey sana feda benim tatlı prensesim)
• Çocuğunuz, hayallerinden ya da sırlarından birisini sizinle paylaşmak istiyorsa, size ne kadar değer verdiğini anlayın ve onu dinleyin. (Şu anda bile bana kendi dilinde birşeyler bıdırdadığında pür dikkat dinliyorum seni bir tanem, hele hele o dilin şakımaya başlayınca nasıl da hayran kalırım kim bilir? Her türlü hayalin için buradayım canım...)
• Hatanızı çocuğunuza itiraf edemiyorsanız, zamanla güvenirliğinizi kaybedersiniz. (Asıl inkar etmek insanı küçültüyor... Kaçımız bunu cesaretle başarıyoruz? Ama bir çocuğunuz olduğunda bunu başarmak zorundasınız, yoksa sonuçlarına hem siz hem de yavrunuz katlanacak.)
• Kucaklar çocukların oturması için yaratılmıştır.Çocukların büyük olması bu kuralı değiştirmez. (KESİNLİKLE!!! Ama tabi sadece anne ve babalar için)
• Çocuğunuza verdiğiniz sözü mutlak yerine getirin. (Bunu kendimize karşı bile başaramıyorken bir ebeveyn sorumluluğu daha... Nasıl da kolay doğuruyor kimileri di mi? Nasıl da kolay kurtuluyorlar...)
• Bir çocuğun yaşamındaki tüm riskleri kaldırırsanız, o çocuğun yaşamındaki tüm canlılığı da kaldırmış olursunuz. (Bırakın kumları başından aşağı savursun? çamurla yüzünü gözünü boyasın, dalından kopardığı meyveyi hemencecik ısırıversin...)
• Soru sorduğunuzda cevabını mutlaka bekleyin. (Çünkü O da bir insan, bunu hak ediyor...)
• Konuşan bir çocuğun sözlerini tamamlamaya çalışmayın. (O bunu başarabilir... Bebeğim seni çok seviyorum,çok özledim, az sonra babanla gelip beni işten alacaksın ve Didim'e gideceğiz, heyooooo!!!!!)
• Çocuğunuzla birlikte oynamak, onun için önemli olduğu kadar sizin içinde önemlidir. (İnanın yeni oyuncaklar süper!!! Üst üste kova dizeleri harikalar!!!)




• Çocuğunuzun dişlerini fırçalamasını istiyorsanız sizde dişlerinizi fırçalayın. (Sadece 2dakika)
• Çocuğunuzun anlattıklarıyla alay etmeyin. (Keşke alay etmek yerine onlar kadar temiz düşünebilsek...)
• Çocuğunuzu, diğer yetişkinlerle ve diğer çocuklarla birlikte olamaya özendirin. (Özellikle akraba bağları... tabi ki sağlıklı bir şekilde... uamrım başarıyoruzdur birtanem...)
• Büyükanneler, büyükbabalar çocuğunuzu şımartmak için yaratılmıştır, bırakın şımartsınlar. (Anneannem beni öyle sever: "Kızım annen badem, ama sen badem içisin...)
• Kimi zaman çocuğunuz için çok şey yapmaya çalışmak, az şey yapmaktan yıkıcıdır. (Onlar için biz daha önemliyiz, salıklı ve mutlu olmamız, onların yanında olmamız sanırım daha değerli...)
• Çocuğunuza değer verdiğinizi , onunla birlikte olmayı tercih etmenizden daha güzel hiçbir şey anlatamaz. (Offfff offf öyle özlüyorum ki seni bir tanem işteyken, o yüzden seninle geçirdiğim artı her saniye sanki yanıma kar... paha biçilemez asla...)
• Çocuğunuzla içten bir konuşma yapmak istiyorsanız, gözlerinizi gözlerinizden ayırmayın.
• Çocuklarınızı başkalarının yanında küçük düşürmeyin. (Başka söze gerek yok)
• Sınırsız sevgiyi, sınırsız ihtimamla karıştırmayın. Kimi zaman çocukları yalnız bırakmak, daha olumlu sonuçlar doğurur. (Sanırım yukarıda hassas dengelerden bahsetmiştim di mi?)
• Çocuklara özgü saldırganlığı soğukkanlı karşılayın. (kendilerini savunmayı bilmeleri ama hırçın olmamaları, ama ezilmemeleri ama ayakta kalmayı bilmeleri ama sevgiyi ve değerini bilmeleri ama merhameti bilmeleri ama hayatta var olup başarılı olmayı, haklarını savunabilmeleri.... Benim kızım başaracak, ben inanıyorum...)


28.07.2005 Sude&Aliye&Aydın

Bebeğimle bir günümüz daha geçti, eve geldiğimde sımsıkı sarılırken birbirimize bütün günün yorgunluğunu Reiki masterlarına bile taş çıkartacak derecede benden uzaklaştırması ve pozitif enerjiyle yüklemesi mucize gibi... Mantık her zaman her şeye cevap veremeyebiliyor.
Yemeğimizi yiyip eve döndüğümüzde kucağımdan adeta yere kendini attı ve hızla pıtır pıtır yürüyerek uzaklaşmaya başladı, arkaya dönüp bize bye bye demesini unutmamam gerek tabi, Aydın da dedi ki "Dur biraz saklanalım bakalım nereye gidecek?" Gözümün önünden onu bırakmak bana imkansız tabi, ben alenen ortada O'nu izliyorum, o ise, özgür kızım benim, bir arabalara bir ağaçlara bir yola koşturup duruyordu, biz ise gidiyoruz diye seslendiğimizde dönüp mütemadiyen "bye bye" işaretini gönderiyordu...

28 Temmuz 2005

Blogspotumuz artık daha güncel olacak umarım...


Dünden beri heveslendim bizim sayfalarımızı doldurmaya, Nilücüm hoşgeldin canım, biraz da üşengeçlik yapmamak gerekiyor, dur daha 2 gün oldu, 1 ay sonra sıklıklar nereye iner bilmiyorum ama başladık en azından bir yerlerden?
Bir bebek fikri oluştuğunda aklımızda o kadar da önemli değildi benim için bebeğimi emanet edeceğim kişi, diyordum ki araştırır bulurum, ne var bunda bu kadar abartacak? Ama Çınarlı'da ameliyat odasından odama girdiğimde Sude'nin bana ne kadar da ihtiyacı olduğunu o minik suratını bana yapıştırıp curklatmaya başladığında görünce beynim komutunu vermişti: O'na sadece sen bakabilibilirsin, senden çok kimse sevemez, kim senin gibi özenebilir.... zincirleme panikleme reaksiyonunu tetikleyecek sorular... Öyle ki Sude ile gözgöze geldiğinde zırlamaya başlayan bir anne olmuştum ilk hafta, tabi ki lohusalık depresyonu denen bir realite var ama... Kayıp Balık Nemo'yu izlerken hüngüüürrrr diye yaşlar çağlamaya başlamıştı gözlerimden... Ya ben de Sude'yi kaybedersem?????
Şimdi daha dindim, daha sakinim... sanıyordum, ayrıntılarıyla anlatmam şu anda çok anlamsız.
İlkokuldan sonra yatılı okula gönderildim, bir odada 16 kişi kalıyorduk, 8 ranza, her kesimden çocuklar, 1990 yılı Eylülünde girdim pansiyonun kapısından içeri, 10 yaşında, evlenene kadar da evim odam diyemedim çünkü yaz tatilleirnde bile bavulum kalırdı bazen ortada, nasıl olsa bir kaç hafta sonra içine tıkıştırılacaktı. O yüzden şimdi evimi çok seviyorum, burası benim, benim koltuklarım, benim yatağım, hele hele benim banyom, benim lavabom demek, bunlar cidden lüks şeyler, büyük konuşmak istemiyorum ama Sude'yi zorda kalmadıkça göndermek istemiyorum. Zor bir süreçti... Bana ayakta kalmayı, yalnız birşeyleri çözümleyebilmeyi, kimseye ihtiyaç duymamayı öğretti sanırım bir nebze.
Vitray yapardık Şenay ile, yapıp da satardık yatılıdaki kızlara, köşesine kontur kalemi ile özel bir şeyler çizdik mi nasıl da mutlu olurlardı:"Canım anneme..." O parayla 38.000 TL kazanmıştım ve kendime mavi renkte bir Lee Cooper pantalon beğenmiştim, Cuma günüydü, onu alıp eve dönecektim evci izni için, beden eğitiminden çıktığımda çantamı kontrol ettim, para yok, çalınmıştı, ödevlerimizi bitirip gece yarılarına kadar bitirmeye çalıştığımız vitrayların parası çalınmıştı, cam boyasının kokusu, kontorün her yere bulaşması, ranzaya iki büklüm tıkışıp Şenay ile örnekleri çıkarmamız, her şey her şey boşuna gitmişti... Bütün sınıf arkadaşlarım toplanıp bana teselli vermeye çalışıyorlardı... Pazartesi evci izni bitip okula döndüğümde sınıf başkanımız Seçkin (benim en yakın arkadaşlarımdandı) kendinin de suçu olduğunu düşünerek arkadaşlar arasında para toplamış ve bana 33.500 TL gibi bir tutar vermişti, kabul etmedim, çantama koyduklarını sonradan yurda vardığımda gördüm...

27 Temmuz 2005

GARİP VE GÜZEL?!

Anne olmak bu demek, hayata daha bir hassas gözle bakıyorsun, sadece kadınlık değil bu bahsettiğim, annelik, aynen doğa gibi, bir varlığı içinde büyütüp artık hayatta savaşabileceğine inandığın zaman (kimisinde doğal sürecinde, kimisinde zaruri kararla, kimisinde kesinlikle karşısında durduğum keyfi kararla) dış dünyaya hediye ediyorsun... Hiiiç istemeye istemeye, dışarıda olan güzelliklerle beraber kanınla, canınla beslediğin yaşamın, bu güzelliklerden kat be kat fazla olan zorluklarla yüzleşeceğini ve çoğu zaman da elinden hiç bir şeyin ne yazık ki gelmeyeceğini bile bile dış dünyaya salıyorsun... Ne zaman kıyısından geçsem bu tür olayların, geçmesem ama izlesem, izlemesem ama okusam içim parçalanıyor ve bencilce, başkalarının yavrularını sonraları hatırlayarak, kafama dank ettirerek, Sudecimi düşünüyorum, prensesimi düşünüyorum ve nasıl dua edeceğimi, nasıl bir şeylere inanma yalvarma ihtiyacı içinde kıvranacağımı bilemeden kendi kendimi yiyorum: LÜTFEN ARTIK DURSUN BU TÜR ACILAR!
Okudunuz mu bugün Minik Makbule'nin hikayesini? http://www.milliyet.com.tr/2005/07/27/index.html Henüz 8 aylık, ağzında emziği yatmış, haberi açınca muhtemelen halasının kucağında görüyorsunuz, meraklı bakışlarla izliyor dış dünyayı, halasıdır diyorum çünkü bir annenin yüreğinin nasıl dayanabileceğini inanın düşünemiyorum bile. Akşama eğer ameliyat problemsiz giderse minik bedeni uzman doktor bilmemkime göre 4 ekstremitesiz kalacak, ekstremite: kol ve bacakları... 8 aylık bir bebekten gelişim sürecinde etrafını tanıyabilmesi için dokunması, eline aldıklarını tatması, hissetmesi beklenir, bebeğim bugün dualarım senin için... Umarım hayatın boyunca mutlu olursun, umarım eksikliğin sadece bunlardan ibaret olur da yüreğinin büyüklüğü, aklının büyüklüğü her şeyi siler geçer, 2 ayaklı 2 bacaklı gezinen ama fasulye kadar bile beyni olmayan insanımsı yaratıkları utandırırsın başardıklarınla... Keşke elimizden bir şeyler gelebilse... Ve büyüdüğünde okuyabilirsen bunlar da sana canım kızım: Ne kadar da şanslıyız aslında görüyorsun di mi prensesim? Lütfen büyüdüğünde minik çirkinlikler için, aslında önemsiz aksilikler için o tatlı canını sakın sıkma, hiç bir şeye değmiyor çünkü sonunda... Hayat devam ediyor, bir şekilde...

Artık ufak ufak maceralarımız da başlıyor.


Sudecim minik prensesim geçen hafta amcasının
işlettiği parkta yazar kasadan fiş kesti, çok şükür ki insafa gelip 20.YTL'lik bir tutarı uygun görmüş, hem de alkollü içkiler sınıfından, amcaya pek fazla bir vergi çıkarmayacak, düşünemiyorum fazladan bir kaç sıfır ekleyiverseydi?! Dün de parka gittiğimizde ellerimden sıyrılıp kasaya yetişmesi saniyesini almadı atom karıncamın, bir yandan tuşlara basıp kurcalamaya çalışırken bir yandan amcasını kapıda fark eder etmez hemen ellerini çekti ve işaret parmağını havaya kaldırıp "hımmmm" çekti kendine, e böyle azarlarsa kendi kendini kim kızabilir bu fasulye surata? Sude hanım hemen kucağa alındı ve havalara savruldu, kendisi de mutluluktan mest bir şekilde kahkahalarını savurdu.

SENİ ÇOK SEVİYORUM PRENSESİM... Annen coştu bugün.
Arada sözler duyup bunları bir yere not etmek hoşuma gidiyor, hele hele şu Mevlana'nın sözünü kızımın sayfasına koymayı ayrı bir borç bilirim:

"Kimseden sana kotuluk gelmesini istemiyorsan;fena soyleyici, fena dusunceli, fena ogretici olma... MEVLANA"

Bunu tarif defteri.com'da "aliyeesra" kullanıcısının imzasında gördüm, çok hoşuma gitti, iznini de sordum ama bekleyemeden eklemek istedim.
Size de hiç oluyor mu? Çok hoşunuza giden sözler, hani yaşamınızda yol gösterici olarak kullanabileceğiniz cümleler... Ama yaşamın getirdikleriyle beraber bu sözleri kullandığınızda kendinizi saf ve aptal hissettiğiniz anılar... Benim çok başıma geldi, ama ısrarla doğru bildiklerimi ugulamaya çalışıyorum, yoksa kendimle ters düşüp öyle bir noktaya gelebilirim ki kendimi kötü bir insan olarak addedebilirim, bu başıma gelebilecek en kötü şeylerden biri, kınadığım insanların pozisyonuna düşmek.



Canım kızım doğru bildiklerini uygularken hep yanında olmak isterim...

Melekler gibisin sen birtanem...


Adımlarımızı attık, ilk kez denize girdik, su kuşu olduk çıktık, havuzuna bıraksam sanki hiç çıkmayacak oradan, çok seviyor... Seneye yüzmeyi denerse hiiiç şaşmam çünkü simitinde "Sude kıızm ayaklarını çırp hadi" dediğimizde ayaklarını suyun içinde ileri geri hareket ettiriyor, "şimdi kollarını" dediğimizde ise:


En son 17 Mayista sayfamıza bisiler karalamisim. Oysa neler oldu neler bitti bu arada... Bombalar patladi yine, hayatlar kayiyor. Fakat hayatin her seye ragmen akiciligindan hicbir sey kaybetmemesi de beni sasirtiyor cogu zaman.
Prensesimin, bir tanemin dogum gununu kutladik bu arada, melekler gibiydi.

CANIM KIZIM:
Günlüğüne sayfalar doldurdum, işte bu aşamalara bile geldik, hehe yaşlılar gibiyim, ne bileyim günlük diyorum ama heps hepsi cdye kaydedilmiş fotolar ve word dokümanları...
Nerede kaldım? Ama fırsat bulduğum her yere senin için bir şeyler karalamaktan acaip bir mutluluk duyuyorum. İyi ki doğdun, iyi ki geldin aramıza prensesim, ne mutlu ettin beni bir bilsen, karnımdayken hatta ilk kucağıma verdiklerinde şaşkınlıkla bakışlarım oda girdiğimi fark edip hemen susup bana yapışmanla sona erdi, her bakışımda, seni her koklayışımda yaşama amacım olan mutluluğu bana öyle cömert sunuyorsun ki. Seni çok seviyorum bebeğim ve sana sonsuz kere teşekkür ediyorum, iyi ki yanımızdasın canım.